KAZIM KOYUNCU
6 Nisan 2012 Cuma
röportajı...
Kazım Koyuncu Umay Umay Ropörtaj
Kazım Koyuncu: bir hasta oldum var ya, hepinize güzel görünmeye başladım arkadaş yaa=)
-Umay Umay: biliyorsun ki senle konuşmak çok zor. Çok sinirlisin
Kazım Koyuncu: sinirliiii, yakışıklıııııı, konuş konuş, kızmayacağım :)
-Umay Umay: bensenle her zaman müzik konuşmayı sevdim. Bugün de müziği ve müzikle arandaki meseleden başka bir şey konuşmak da pek gözüm yok..
Kazım Koyuncu: müzikle aramda bir sorun yok=) benim bildiğim hayatla aramda bir mesele var…. Öyle olunca..
-Umay Umay: biliyorum ama..
Kazım Koyuncu: aslına bakarsan 5 aylık hastalık sürecimde müzik içinde olmalıydım ama olmadı. Bazen hastalığın seyri, bazen konsantre bozukluğu, insan düşenemiyor bile.
-Umay Umay: hiç mi…
Kazım Koyuncu: üretme noktasında bir sorunum var, müziği düşünme noktasında bir sorunum vardı ama tedavim kötüye gitmeye başladıktan sonra müziğe takrar-gönülden yönelme süreci başladı içimde. Müziği tekrar yaratmak, yeni müzikler yaratmak gibi değil de sahneye çıkma arzum çok yükseldi. Bu da sanırım yaşama çabamla ilgili.. bir konser yaptım ya Trabzon da…,
-Umay Umay: ya evet bunu soracağım. Doktorlar endişelenirken, uyarırken nasıl bu kadar cesur davranabiliyorsun? Bir de çok dinamik konserler veriyorsun.. çok şaşırıyorum..
Kazım Koyuncu: aslında olay bostancı daki konserde başladı.. o gece çok konser vermek istediğimi fark ettim.
………………..
yeni şarkı yaratmayı çok isterim tabi. Bir tane bile yapsam çok güzel bir şey yapacağımı biliyorum ama bu durumda yaratmak çok zor. Hastalığım dışardan bakıldığında bir sanatçının yaratması için biçilmiş kaftan gibi duruyor. Bunalımlar, savaşlar, bilebileceğimiz bütün kötü şeyler sanki sanatçıların yaratması için yaratılmıştır. İnsanlar dışardan hep böyle sanırlar. Bence bu müziği dinleyenlerin, resmi görenlerin, tiyatroyu izleyenlerin söyleyebileceği şeyler. Sanatı takip eden insanların sanrısı yani. Asla küçümsemek için söylemiyorum ancak başına gelmeyenin bilebileceği bir durum değil bu hastalık hali. Sanatçı her zaman hayatla bir sorun yaşar !! haa bu tabi bir sanat eseri olarak ortaya çıkabilir,,,, ama hiçbir şey olarak da çıkabilir. Bu ne benden ne de benim durumumda olan bir sanatçıdan değer kaybettirmez. Yaşadığım süreci bir sanatçının, kazım ın, hatta en önemlisi bir devrimcinin süreci gibi yaşadığımı düşünüyorum.
-Umay Umay: Sözlerinde hiç düşmediğini görüyorum..
Kazım Koyuncu: Her ne kadar çok istediğim şeyleri yapmakta zorlanıyorsam da pes etmedim. Düşmedim yani.. bir devrimci gibi duruyorum ki zaten devrimci olmakla sanatçı olmak arasında benim için ciddi bir bağlantı var. 2 sinin bağlamında yapmak gereken tek şey sahneye çıkmak diye düşünüyorum. Bundan sonra sürekli sahnede olmak ve müziğin tam içinde olmak istiyorum.
-Umay Umay: ben hala sahnede nasıl o kadar korkusuz, cesur ve güzel kalmayı başardığını merak ediyorum. İlk bostancı, sonra volkan ın gecesi, sonra da Trabzon.. sahnede yaşadığın ne kazım?
Kazım Koyuncu: çok endişeliydim. Bir şarkı tolere edilebilir. Herkes katılır ve o şarkı mutlaka söylenir biter. Hatta hasta olduğum için seyirciye sempatik bile gelebilir. Şimdi……………..:))) bizler zeki olmak zorundayız. Durumları, yaz aylarını, kış aylarını, soğuğu-sıcağı sevip sevmediğimizi oturup kendi durumlarımıza göre ayarlamalıyız. Orda herkes senden bir şey bekleyebilir, ben de kendimden bekleyebilirim ama geleceğe dair işaretleri bulmak durumundayım. Şarkıyı söylerken başında- ortasında-sonunda nasılım,neler hissediyorum diye ölçüyor insan. Bu yüzden kendimi duygu seline fazla kaptırmamaya çalışıyorum.
-Umay Umay: trabzon da, üniversitede verdiğin konser çok yoğun ve uzundu…
Kazım Koyuncu: İnsana güç veren şey kendi istediklerini yapmak. Kendi olmak. Moral dedikleri kendin olabilmekle ilgili bir şey. O gün hareketli bir şarkıyla başladım konsere, 3. – 4. şarkıda her şey normale döndü ve unuttum hastalığımı. Gittiği yere kadar böyle gider. Acayip şeyler beklemiyorum, hep sahnede olsam ömrüm 100 yıl uzayacak sanmıyorum, nereye gideceğimi düşünmenin manası yok..zaten sahnede zaman yok. Belki 1 gün- belki 100 sene gibi..,,………………………………………………………………….bir konsere çıktığımda ne kadar yaşayacağımı veya uzun yaşamak için ne yapmam gerektiğini asla düşünmüyorum. Orda ben varım, beni anlayanlar var, benle beraber müziği yaratanlar var; BAŞKA BİR YERDESİN VE GÜVENDESİN.. sahne hayat saldırısını en fazla hissettiğim ama her şeye rağmen en güvendiğim yer.
-Umay Umay: .....................;
Kazım Koyuncu: Eskiden korktuğum rüyalarım, saldırılar.. umay ben bir şey büyüttüm. 3-5 kişilik bişey değil. O sevgi denen şey herhalde.., o büyüdüyse, büyüdüyse, büyüdüyse….., bu yüzden başıma orda bir şey gelmeyeceğini düşünüyorum. Gelecekse; o bile bizdendir diye düşünüyorum. Anlatabiliyor muyum? …………………………………………………………….sahnede hesap kitap yok umay. Orda ömür, mömür, uzun, kısa, mısa, neyse işte. tek önemli şey müziği yaratmak, yapmak, söylemek önemli.
-Umay Umay: tabii bunu söylemek sana kolay. Bu kadar büyük ve içten bi sevgi, böylesi zor bulunur bi sempati, violensel gibi bir ses, yüksek ahlak…, tabi saldırılardan korkmazsın. Orda savaşı senin hep kazandığına çok tanık olduk,,, kendi adıma söyleyeyim; bu savaşa tüm kalbimle katıldım..
Kazım Koyuncu: orda kazanıyorum evet, orda kral benim=))))) kendimi çok adil hissediyorum ki umay. Nasıl desem.., adil, şevkatli, paylaştıran bir kral.. biliyor musun çocukluk ütopyalarımı gerçekleştirdim, müzisyen oldum, devrimci oldum, hep güzel olmasını istedim hayatın ama onlar bile bana yetmedi. O kadar güzelini istiyorum ki sanatçılar bunu yaratabilirler. Bu beni bazen ürkütür, bazen de içimde tertemiz olduğunu düşündüğüm vicdanımla iyi hissederim. Sevmenin içine ettik, anlamı bozuldu. Ama bizim sahnemizde bu var, hep de oldu. Bütün insanları mutlu etmek istiyorum şarkı söylerken. Belki bu yüzden hastalandım, belki büyük sevgimden ürken güçler var, durdurmak istiyorlar belki=)) sevgi krallığı istiyorum işte.. şarkı söylerken her şey her şeyi, herkes herkesi tutuyor sanıyorum. bu yüzden sanırım kendimi bırakmıyorum.
-Umay Umay: tıp,la ilgili ne düşünüyorsun?
Kazım Koyuncu: Bir kere masum sempatilerinden bahsetmem lazım. Özellikle Türkiye de herkes doktorlara sempati duyarlar. Ben hala öyleyim. Sistemle ilgili konuşursak işler bozuluyor. Ya da bilimle ilgili konuşursak… bilim, tıp sistemin bir parçası olursa eğer _ki öyle_ , benim için çok da fazla bir şey ifade etmiyor. Yine devrimcilik meselesi umay, bence iyi bir bilim adamının da devrimci olması gerekiyor. Hayatı yönlendiren, etkileyen, değiştiren insanların devrimci olması lazım, sistemin bir parçası değil. Bilimin ışığına hep inandım ama tıp bende hayal kırıklığı yarattı. Her şeyin sadece bir standart olduğunu görmek dayanılmaz bir şey. Bu standartlar içinde hastalığımı beğenmedim. ………………………..bir kanser panelinde şunu söyledim; vicdan ve cesaret bilimde yoksa benim için hiçbir şey ifade etmiyor. Sadece bilgi yetmiyor. Bilginin vicdanla sınanması gerekiyor artık. Dediğim gibi devrimci olmaları, normal algının ötesine geçebilmeliler. Bu olmadığı sürece kimse tıptan fazla medet ummasın. Tabi ki önemli tıp, böbreğin ağrıması, diş ağrılarının durdurulması, acısız tedaviler ama özünde başka şeyler de var. Hayatı sonsuzlaştırsınlar, tıp ölümü yok etsin demiyorum fakat….. …………………hayatı politikacılar yönlendirmiyor ki umay. Doktorlar, sanatçılar, mühendisler..,bunlar yönlendiriyor hayatı. Aptallar sadece yönetiyor.
-Umay Umay: hayatı müziğin gibi anlatıyorsun,, vicdan,cesaret,adalet, yüksek algı…
Kazım Koyuncu: Bütün bunlar hayatın karşısında bir yer kaplama hikayesi. Gücüme gitti.. ta başından bu yana. Gücüme giden müzisyen olmam değil. Hiçbir şey yapmayan insanın da büyük yer kaplayan hikayesi vardır.
-Umay Umay: ben hep senin dünyaya ses taşıyacağına inandım. Buna hala inanıyorum. Yeni bir albüm daha yapma isteğin var mı? Belki 5 şarkılık bir albüm..?
Kazım Koyuncu: Bilmiyorum ki.. sağlığımla çok ilgili. Müzik çok önemli, müzik insanı yaşatan bir şey de… yapacak çok şey var ama yaşamak gerekiyor. Yaşarsam yaparım ya da yaparsam yaşarım.. her şey olabilir. Başak bir şey düşünmüyorum aslında. Hayat biter umay, önemli olan yaşarken neyin bittiği. Müzik bitmedi.. müzik biterse yerine ne korum bilmiyorum. Mesela şurda yatarken bile aklıma enstüramanlar geliyor, melodiler geliyor, melodiyi çoğaltmak geliyor, yan yana koymak istediğim sesler geliyor. Eğer bunlar olmasaydı kanser olurdum=) çeşitli sesler, daha çıkarılmamış, yan yana gelmemiş sesler duyuyorum.
-Umay Umay: sende hep çok örtük ve tatlı bir şairlik durumu hissettim. Ama onu hep gizlediğini de. Hep algı ötesi bir savaşcı olduğun için mi bu sende öne çıkmadı acaba=))))) vicdanla sevişirken şiiri es mi geçtin=)
Kazım Koyuncu: Çocukken şiirle güzel oynuyordum. Şairlerle çok uğraşıyordum. Bir ceket yaptırmak istedim o zamanlar İstanbul a gelirken..,şair ceketi=) geldiğimde şairlerin köprü altına gittiğini biliyordum. Kocaman bir yalana hazırdım, muhtemelen ne ceketler diktiridim kendime.. köyümden çıkıp gelmiştim, orda başka şeyler okuyordum, burada başka başka şeyler okumaya başladım, açtırma ağzımı şimdi=)))). Bak solcu bir babanın solcu oğluydum. Solcular saçlarını uzatmıyordu o zaman. Dik yakalı devrimci kazağım………………. Biliyor musun, o çocuk doğru bir çocuktu. Hep o çocuk oldum. Hiçbir şeyi terk etmedim. Şiir yazamadım evet..,vaktim yoktu.
-Umay Umay: şiiri yaşadım diyorsun haa.. bir de solculuğu sollamışsın, anladığım bu..
Kazım Koyuncu: Bu senin yorumun=))
-Umay Umay:
Kazım Koyuncu: Sevgilimin hep yanımda olmasını istiyorum…
-Umay Umay: son kez müziği sorsam
Kazım Koyuncu: Hep yanımda kalmasını istiyorum…
Kazım Koyuncuya mektup
Merhaba Kazım,
Nasıl geçiyor günlerin orada?
Sen sevmezsin heyecansız yaşamı. Her şey düzenlidir şimdi oralarda. Karmşa yok, trafik yok.
İstiklal Caddesi var mı orada da? Mis Sokak’ta kaçak çay veren garsona kızdığın gibi “Rize Çayı” getirin bana diyor musun oradaki hizmet eden meleklere de? Yeşil parkanı giyip yağmurlu günde taksinin ön koltuğuna otururken taksici seni tanımasın diye dua ediyor musun hala?
Hamsi pişiriyor musun orada? Pişirirken de “Ben seni sevduğumi dünyalara bildurdum” Türküsünü söylüyor musun? Sahi Kazım Cennette hamsi var mı gerçekten? Hamsi olmadan Cennet bile çekilmez değil mi?
Güzelliğini Hopa dağlarından almış sesinle “ Dido”yu söylüyor musun? Manu Chao’nun konser vermesi için orada da uğraşıyor musun?. Hala St.Pauli gelip gelince seviniyor musun?
Pazar günleri TRABZONSPOR’un maçlarını radyodan mı dinliyorsun hala? Spikerin mikrofonlarımız Avni Aker’de diyene kadar sıkıntıdan patlıyor musun? Aytekin’in verdiği bordo-mavi çubuklu (reklamsız) formanı mı giyiyorsun hep? Yenildiğimizde ağlıyor musun hala?
Kazım bir kemençe veya bir tulum çalan bulabildin mi orada?
Yalnız mısın orada?
Kalabalık mı TRABZONSPOR tribünleri?
Dozer Cemil’de orda mı?
Birini daha soracağım sana Kazım;
1996 yılında 12 yaşındayken şampiyonluğu kaçırdığımız için kendini incir ağacına asan şehidimiz Mehmet Dalman’ı gördün mü? Mutlaka cennette karşılaşmışsındır. Ne yapıyor Memedim? İyi mi? Büyümüş mü Kazım? O Trabzon şivesi ile yanına gelip sana o soruyu sordu mu? Ona acı haberi verdin mi Kazım?
"Memedim 22 yıl oldu ve TRABZONSPOR hala şampiyon olamadı" dedin mi ona? Söylemeseydin keşke. Dayanamaz Memedin yüreği. Bir kez daha yıkılmasın o küçük dünyası.
Sarıldın mı ona sıkıca? Daha çok küçük o Kazım.. Sıkı sarıl ona.Hiç bırakma. Kimsesi yok orda Memedin. Onu ilk kez TRABZONSPOR maçına getiren babasını çok özlemiştir şimdi. Babalar gününde sarıldın mı ona? Sana hediye almak isterdi ama parası yoktur ki orada Memedin. Olsaydı eğer bil ki son kuruşuna kadar paraya kıyıp sana bir kaşkol alırdı. En güzel bordo-mavi duyguyla örülmüş.
Orada da havalar Karadeniz dağlarındaki gibi soğuk mudur acaba? Havalar soğuyunca sıkı sarıl ona Kazım. Senin yanında götürdüğün bordo-mavi çubuklu formayı ona ver. Daha çok küçük o, üşümesin Memedim. Sen de bilirsin o forma sıcak tutar adamı; Çoooook sıcak..
Koynunda uyut onu. Hopa’ya giderken Zigana Dağları'na bakan gözlerinle bak ona. TRABZONSPOR diye bağıran dudaklarınla öp onu. Söyle ona: “Memedim, 22 yıl oldu şampiyon olamadık. ama şampiyonluk için uşaklar hala uğraşıyor”
Bir de Kazım...
Trabzon maçını izleyenler arasında Trabzon 100-0 yenilse bile televizyona en yakın oturan, en çok çay içen, en çok bağıran ve lakabı Kama Yılmaz olan birini görürsen bil ki o da benim babamdır. Senin gibi onu da kanser aldı bizden. Bir bayram sabahı Memedi de yanına alıp benim için babama bir kez sarılır mısın ve söyler misin ona: “Yılmaz Amca oğlun evlendi. 20 gün önce de kızı oldu.ve kızına senin doğduğun köyün adı “Alona” yı vermişler. Babası Alona’nın kulağına ezan okuduktan sonra “Şampiyon Trabzon” diye seslenmiş”.demeyi de unutma emi....
Nasıl geçiyor günlerin orada?
Sen sevmezsin heyecansız yaşamı. Her şey düzenlidir şimdi oralarda. Karmşa yok, trafik yok.
İstiklal Caddesi var mı orada da? Mis Sokak’ta kaçak çay veren garsona kızdığın gibi “Rize Çayı” getirin bana diyor musun oradaki hizmet eden meleklere de? Yeşil parkanı giyip yağmurlu günde taksinin ön koltuğuna otururken taksici seni tanımasın diye dua ediyor musun hala?
Hamsi pişiriyor musun orada? Pişirirken de “Ben seni sevduğumi dünyalara bildurdum” Türküsünü söylüyor musun? Sahi Kazım Cennette hamsi var mı gerçekten? Hamsi olmadan Cennet bile çekilmez değil mi?
Güzelliğini Hopa dağlarından almış sesinle “ Dido”yu söylüyor musun? Manu Chao’nun konser vermesi için orada da uğraşıyor musun?. Hala St.Pauli gelip gelince seviniyor musun?
Pazar günleri TRABZONSPOR’un maçlarını radyodan mı dinliyorsun hala? Spikerin mikrofonlarımız Avni Aker’de diyene kadar sıkıntıdan patlıyor musun? Aytekin’in verdiği bordo-mavi çubuklu (reklamsız) formanı mı giyiyorsun hep? Yenildiğimizde ağlıyor musun hala?
Kazım bir kemençe veya bir tulum çalan bulabildin mi orada?
Yalnız mısın orada?
Kalabalık mı TRABZONSPOR tribünleri?
Dozer Cemil’de orda mı?
Birini daha soracağım sana Kazım;
1996 yılında 12 yaşındayken şampiyonluğu kaçırdığımız için kendini incir ağacına asan şehidimiz Mehmet Dalman’ı gördün mü? Mutlaka cennette karşılaşmışsındır. Ne yapıyor Memedim? İyi mi? Büyümüş mü Kazım? O Trabzon şivesi ile yanına gelip sana o soruyu sordu mu? Ona acı haberi verdin mi Kazım?
"Memedim 22 yıl oldu ve TRABZONSPOR hala şampiyon olamadı" dedin mi ona? Söylemeseydin keşke. Dayanamaz Memedin yüreği. Bir kez daha yıkılmasın o küçük dünyası.
Sarıldın mı ona sıkıca? Daha çok küçük o Kazım.. Sıkı sarıl ona.Hiç bırakma. Kimsesi yok orda Memedin. Onu ilk kez TRABZONSPOR maçına getiren babasını çok özlemiştir şimdi. Babalar gününde sarıldın mı ona? Sana hediye almak isterdi ama parası yoktur ki orada Memedin. Olsaydı eğer bil ki son kuruşuna kadar paraya kıyıp sana bir kaşkol alırdı. En güzel bordo-mavi duyguyla örülmüş.
Orada da havalar Karadeniz dağlarındaki gibi soğuk mudur acaba? Havalar soğuyunca sıkı sarıl ona Kazım. Senin yanında götürdüğün bordo-mavi çubuklu formayı ona ver. Daha çok küçük o, üşümesin Memedim. Sen de bilirsin o forma sıcak tutar adamı; Çoooook sıcak..
Koynunda uyut onu. Hopa’ya giderken Zigana Dağları'na bakan gözlerinle bak ona. TRABZONSPOR diye bağıran dudaklarınla öp onu. Söyle ona: “Memedim, 22 yıl oldu şampiyon olamadık. ama şampiyonluk için uşaklar hala uğraşıyor”
Bir de Kazım...
Trabzon maçını izleyenler arasında Trabzon 100-0 yenilse bile televizyona en yakın oturan, en çok çay içen, en çok bağıran ve lakabı Kama Yılmaz olan birini görürsen bil ki o da benim babamdır. Senin gibi onu da kanser aldı bizden. Bir bayram sabahı Memedi de yanına alıp benim için babama bir kez sarılır mısın ve söyler misin ona: “Yılmaz Amca oğlun evlendi. 20 gün önce de kızı oldu.ve kızına senin doğduğun köyün adı “Alona” yı vermişler. Babası Alona’nın kulağına ezan okuduktan sonra “Şampiyon Trabzon” diye seslenmiş”.demeyi de unutma emi....
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
